Adalar’ın en büyük adası olan Büyükada’nın kuzeyinde, 164 metrelik bir tepe bulunuyor. Bu zirve, Hristos Tepesi, İsa Tepesi veya Manastır Tepesi olarak biliniyor. Tepede, 20 bin metrekare alana yayılmış, 206 odası ve 103 metre yüksekliği olan bir yapı yer alıyor. Bu yapı, dünyada en büyük ahşap bina olma unvanını taşıyan Büyükada Rum Yetimhanesi. 61 yıldır kapalı kalan ve oldukça kötü bir durumda olan bu tarihi bina, nihayet yeniden hayata dönecek. Geçtiğimiz salı gerçekleşen toplantıda Patrikhane’nin mülkü olan yetimhanenin turizm faaliyetlerine açılması kararlaştırıldı.
Pera Palas’tan Prinkipo Palas’a
Yetimhaneye dönüşmeden önce “Prinkipo Palas” ismiyle anılan bu bina hakkında çeşitli rivayetler mevcut. Çoğu anlatı, “bir Fransız şirketinin” bu binanın sahibinin olduğu yönünde. 1872 yılında kurulan Compagnie Internationale des Wagons-Lits (Uluslararası Yataklı Vagonlar Kumpanyası), 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başında lüks demir yolu taşımacılığının öncüsüydü. Belçikalı mühendis Georges Nagelmackers tarafından kurulan Paris merkezli bu şirket, en önemli hattı olarak meşhur Orient Express’i işletmekteydi. Ayrıca 1894 yılında, demir yolu hatlarındaki büyük şehirlerde lüks oteller zinciri kurmak amacıyla Compagnie Internationale des Grands Hôtels (Uluslararası Büyük Oteller Kumpanyası) adında bir iştirak kurdu. Bordeaux ve Marsilya’daki oteller bu zincirin parçasıydı, ancak muhtemelen en ünlüsü İstanbul’daki Pera Palas’tı. Büyükada Rum Yetimhanesi’nin temellerinin de bu şirket tarafından atıldığı kaynaklarda yer almaktadır.
Padişah onaylamayınca yetimhane oldu
İstanbul tarihi üzerine önemli incelemeleri bulunan yazar ve tarihçi Jak Deleon, Büyükada Anıtlar Kitabı eserinde Prinkipo Palas’ın inşasının 1898 yılında tamamlandığını belirtmektedir. Ancak içinde kumarhane de bulunmasından dolayı II. Abdülhamid’in onayını alamadığından, bina hiç faaliyete geçemedi. Boş durumdaki oteli banker Leonidas Zarifi’nin eşi Eleni Zarifi satın alarak, Patrikhane’ye yetimhane yapılması şartıyla bağışladı. 1853’te Balıklı Rum Hastanesi Kompleksi içinde kurulan Rum Yetimhanesi, 1903 yılında Büyükada’ya taşındı. 21 Mayıs 1903 tarihinde gerçekleştirilen açılış töreninde Patrik III. İoakim, II. Abdülhamid’e ‘yetimlerin minnet ve şükranlarını bildiren’ bir telgraf gönderdi. Padişah, yetimhaneye 146 altın bağışlamakla kalmayıp, kurumun her türlü vergiden muaf tutulmasını ve günlük 7.5 okka et ile gerekli ekmek ihtiyaçlarının karşılanması emrini verdi. İlgili dönemde, yetimhanenin tiyatro salonunda sinema makinesi de bulunuyordu. 1927 yılına dek marangozhane, demirci atölyesi gibi zanaat atölyeleri de burada faaliyet gösteriyordu. I. Dünya Savaşı sırasında bina, Kuleli Askeri Lisesi öğrencilerini barındırdı ve işgal döneminde Beyaz Rus göçmenlere ev sahipliği yaptı. 1942’de Heybeliada’daki Rum Kız Yetimhanesi kapandığında, Büyükada Rum Yetimhanesi karma bir yapıya büründü.
1995’te VGM el koydu
1963-1964 yılları, Kıbrıs’taki gerilimlerin arttığı ve kanlı çatışmaların yaşandığı bir dönemdi. 21 Nisan 1964 tarihinde, Büyükada Rum Yetimhanesi’nin kapısına mühür vuruldu. O dönemde yetimhanede yaşayan 177 çocuk, adadaki kilise ve manastırlarda barınmaya yönlendirildi. Bu olaydan sonraki süreç, vakfın ve Patrikhane’nin bina üzerindeki haklarını kaybetmesiyle devam etti. 1992 yılında Dr. Mehmet Alper ve Prof. Dr. Berrin Alper, binada rölöve ve restorasyon çalışmaları gerçekleştirdi. Büyükada Rum Erkek Yetimhanesi Vakfı, binayı otel olarak işletmek amacıyla 50 yıllığına kiralamak için anlaşma yaptı, ancak Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM) bu durumu engelledi. 1995 yılında, vakfın yönetimi VGM tarafından görevden alındı ve mallarına el konuldu. 1997’de açılan yürütmenin durdurulması davasından çıkan karar da aleyhte sonuçlandı.
“20 milyon euro bütçe lazım”
1999 yılında VGM, binanın tapuda Patrikhane’ye tescili için dava açtı. Üç yıl sonra bu dava, binanın VGM adına tescillenmesiyle sonuçlandı. Patrikhane, 2005 yılında yetimhanenin mülkiyetiyle ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu. AİHM, 2008 yılında binanın mülkiyetinin Patrikhane’ye verilmesine karar verdi. 2010 yılında, sekiz yıl aradan sonra bina Patrikhane’ye iade edildi. Bu süreçte, yetimhanede teknik etütler başlatmaya yönelik hedeflerle İBB iştiraklerinden BİMTAŞ ile rölöve ve restitüsyon çalışmaları 2020 yılında başladı. BİMTAŞ Genel Müdür Yardımcısı Nazım Akkoyunlu, yetimhanenin restorasyonu için yaklaşık 20 milyon euro bütçe gerektiğini belirtti. Son toplantıdan çıkan karar, yetimhanenin otel olarak İstanbul’a kazandırılması yönünde oldu.
İzin için görüşme aşamasında
Türkiye’deki 167 azınlık vakfını temsil eden Cemaat Vakıfları’nın 2009-2017 yılları arasında temsilciliğini üstlenen, Büyükada Rum Yetimhanesi Restorasyon Projesi Koordinatörü Laki Vingas, Patrikhane toplantısına katılan isimlerden biriydi. Vingas, şu anda yapmaları gerekenin acilen bir komisyon oluşturmak olduğunu belirtti: “Yetimhane binasında yatırımı üstlenecek operatör bulunana kadar bir komisyon oluşturulmalı. İçinde hukukçular ve teknik alanda uzman kişilerin yer alacağı bu heyet, imar ve restorasyon alanındaki tüm detayları tamamlamalı. Şu anda devlet yetkilileriyle izinler konusunda görüşme aşamasındayız. Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun bir imar durumunda izin vermesi gerekmekte.”
“Yetimhane hayata dönmeli”
“Yetimhane binası hem estetik hem de coğrafi açıdan oldukça güzel bir konumda. Ancak adadaki ulaşım ve maliyet açısından bu yapının bakımı ve yatırımı zorlayıcı olabiliyor. Bu proje herkesin kolaylıkla üstlenebileceği bir iş değil. Yine de umutluyuz. Umarız ki bu yer, İstanbullulara ve Adalılar’a geçmişle bugünü bir araya getiren bir biçimde kazandırılır. Bu durum oldukça üzücü. Rum toplumu için bu yetimhane, bir bellek mekanı. Yaklaşık 6 bin çocuğun yetişip, meslek edindiği, yuva bellediği bir yer. Bu nedenle değeri büyük hatıralara sahip. 20. yüzyıl Rum toplumu için oldukça zor bir dönemdi ve yetimhane bu yükü taşıdı. Artık normalleşme sürecine girme vakti, yetimhane de yeniden hayata dönmeli.”
İlk yılları muğlak
2022 yılında yetimhane ile ilgili rölövelerin oluşturulduğunu ve içinde bulunan küçük bina için inşaat ruhsatı alındığını aktaran Vingas, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün bina daha kötü durumda ancak rölövelerin varlığı ve bu konularda kaydettiğimiz ilerleme restorasyon için değerli. Artık elimizde çizimler, fotoğraflar, drone çekimleri ve birçok belge mevcut. Restorasyon için ciddi bir birikimimiz var. Dilerim ki bir an önce bir anlaşmaya varılır ve inşaat aşamasına geçilir.” Vingas, 1903’te yetimhaneye dönüşene kadar bina hakkında net bir bilginin olmadığını ifade etti: “Önceki döneme dair farklı görüşler var. Binanın orijinal projesi elimizde yok. O yıllar biraz belirsiz. Neden bu kadar büyük ve iddialı bir bina inşa edildi? Başta inşaat izni neden verildi, ama işletme ruhsatı verilemedi? Mimarı da Pera Palas’ın mimarı olarak bilinen Alexandre Vallaury olduğu söyleniyor ama bunun kesin kanıtı yok.”